Sağlık hizmetlerinin kusursuzca çözülmüş olduğu ülkelerde “yaşam kalitesi”nin daha üst düzeylerde olduğu kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor. Son yıllarda ülkemizde de, sağlık yapılarında sürdürülebilir yaklaşımların ön plana çıktığını görmek mutluluk verici bir gelişme.
Merhaba ,
Yeni köşe yazımda sizlerle beraber olmaktan mutluyum. Öncelikle, biraz zorlu ve ağır geçen kış sezonunu geride bıraktığımız ve baharın enerjisini içimizde hissetmeye başladığımız şu günlerde herkese sağlık ve huzur dolu günler diliyorum.
Temel olarak toplumun ekonomik durumu, yaşam çevresi, eğitim, iş olanakları ve sağlık durumu ile şekillenen bir olgu olarak “yaşam kalitesi” kavramını son yıllarda gittikçe daha da yaygın bir şekilde kullanmaya başladığımızı gözlemliyorum. Başta yaşam çevresi olmak üzere, insanların yaşam kalitesiyle ilgili tüm bu konuların, doğru ve insan odaklı mimari yaklaşımlar ile yakından ilişkili olduğunu söylemek mümkün. Özellikle sağlık hizmetlerinin kusursuzca çözülmüş olduğu ülkelerde “yaşam kalitesi”nin daha üst düzeylerde olduğu kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor.
Son yıllarda ülkemizde de, sağlık yapılarında sürdürülebilir yaklaşımların ön plana çıktığını görmek gerçekten mutluluk verici bir gelişme. Özellikle Sağlık Bakanlığımızın 2013 yılı itibariyle 200 yatak ve üzeri yeni hastanelerde Leed Sertifikası alınmasını zorunlu hale getirmiş olması bu konuda atılan en önemli ve en olumlu adımlardan biri.
Her daim yoğun bir faaliyet ile çalışan, insan hayatının ön planda olduğu ve kapanma şansları olmadığından dolayı projelendirilme safhasından itibaren profesyonel ve sürdürülebilir yaklaşımlarla donatılarak hayata geçirilmesi gereken bu yapılarla; hastaların yaşam kalitesini ve iyileşme süreçlerini hızlandırmak mümkün oluyor. Aynı zamanda enerji tüketiminde en üst sıralarda yer alan hastane ve sağlık merkezleri ile ilgili olarak en başından alınacak “yeşil bina konsepti” kararları da ülke genelinde tasarruf sağlamak açısından önemli bir unsur olarak göze çarpıyor.
Kutu gibi köşeli, göz korkutan, renksiz mimarilerden uzaklaşarak, tıp teknolojisinden insan psikolojisine kadar birçok önemli unsuru harmanlayarak geliştirilen bu yeni nesil sağlık yapıları; sisteme yeşil öğelerin ve yenilenebilir enerji kaynak kullanımlarının da dahil edilmesiyle birlikte ülkemiz adına büyük bir değer yaratıyorlar.
Yeni nesil bu sağlık yapılarına verilebilecek en güzel örneklerden birisinin de Bilkent Entegre Sağlık Kampüsü Projesi olduğunu söylemek mümkün. Türkiye’de ilk defa uygulanmaya başlanan Kamu-Özel Ortaklığı metodu ile hayata geçirilecek olan Bilkent Entegre Sağlık Kampüsü Projesinin inşaatı hızla devam ediyor. Avrupa’nın en büyük sağlık kampüsü olarak hayata geçirilmeye hazırlanan Bilkent Entegre Sağlık Kampüsü toplam 3 bin 662 yatak kapasitesiyle günde 50bin kişiye hizmet verecek şekilde projelendiriliyor.
Sektörün önde gelen profesyonel firmaları tarafından inşaatı sürmekte olan bu mega projenin temel altı su yalıtımında; petrol türevi salgılar içermeyen, yer altı sularına zarar vermediği gibi yer altı şehir atık asitlerine dayanıklı yapısı ile de çevre dostu HYFIX Kimyasal Su Yalıtım Sistemlerinin tercih edilmiş olması bizleri bir kez daha gururlandırıyor.
Bilkent Entegre gibi daha bir çok mega sağlık projesinin hayata geçirilerek ülkemize değer katmasını arzu ediyor ve herkese sağlıklı günler diliyorum.